İslam Tarihinde ilk siyasi mezhebi ayrılık Peygamberimizin vefatından itibaren başlamıştır. Alevilik/Şi’a ortaya çıkan ilk siyasi mezheptir ve ayrılıklar devam etmiştir.
İmam Cafer-i Sadık’ın yaşadığı dönem içinde, İslam Dünyasında siyasi ve i’tikâdi mezhep hareketliliğinin oldukça yoğun olduğunu görmekteyiz.
İmam Cafer-i Sadık dönemine kadar İslam dünyasının en önemli siyasi ve i’tikâdi mezheplerden Alevilikte de (Arapların “Şi’a” olarak adlandırdıkları Hz. Ali taraftarlığı yerine Anadolu’daki ifadesi ile “Alevi” kelimesini kullanacağız) hareketlilik yaşanmıştır. Mezhep önce “Zeydiyye” ve “İmâmiyye”; İmâmiyye ise “İsnâaşeriyye” ve “İsmailiyye” kollarına ayrılmıştır.
İmâmiyye mezhebinin “İsnâaşeriyye” kolu; Altıncı İmâm, İmam Cafer’i Sadık’tan sonra oğlu Musa-i Kâzım’ı yedinci imam kabul ederken “İsmailiyye” kolu ise İmam Cafer’i Sadık’tan sonra oğlu İsmail’i yedinci imam olarak kabul ederler. Bu nedenle İsmailiyye fırkası “yedi imamcı” olarak da adlandırılır.
İsmailiyye mezhebi, hicri lll.(Miladi 9/10.) yüzyılda ihtilalci bir hareket olarak ortaya çıkmış ve İsmailiyye İlahiyatçıları üst düzey bir felsefeye dayanan bir dini akideler sistemi üretmiştir. dindar kesime, kuran’a, geleneğe ve islam hukukuna en az Sünniler kadar itibar göstereceklerini vaat etmişlerdir. Maneviyatçılara hitaben ise İmamların ıstırapları ve müritlerin çile deneyimi, hakikate erişme yolundaki gibi örneklere dayanan samimi, şahsi ve hisli bir itikat geliştirmişlerdir. Hoşnutsuz kesime, mevcut düzeni ortadan kaldırarak yerin Hz. Muhammed’in varisi, Allah’ın seçtiği, insanlığın meşru lideri olan imam önderliğinde yeni ve adil bir toplum kurabilmek için gerçek bir imkân sunabileceğine inanılan, örgütlü, geniş bir alana yayılan ve kuvvetli bir muhalefet hareketinin cazibesini sunmuştur. Ortaya koydukları bu literatürle beraber İsmaililik şaşırtıcı bir hızla, Yemenden Suriye’ye, Mısırdan İran’a kadar, yayılmıştır. Mensupları, Arabistan’ın doğusunda “Karmatiler” dev-letini, İmam Cafer’i Sadık’ın oğlu İsmail’in torunlar ise Mısırda FATİMİ devletini kurmuşlardır.
İmamın mesajlarını halka ileten ve Mezhebin tanıtımını yaparak taraftar kazandıran Fatimi ‘Dai’lerinin faaliyet alanı tüm İslam coğrafyasıydı.
Hasan Sabbah, Oniki imam Şiiliğinin sağlam bir kalesi olan İran’ın KUM kentinde, 1048 yılında dünyaya gelir. Henüz çocuk yaşta babasıyla bugünkü adıyla Tarhan sınırları içinde kalan Rey kentine göç etmiş olan Hasan Sabbah dini eğitimini burada almıştır. Rey kenti, 9. Yüzyıldan itibaren Dailik faaliyetlerinin yoğun olarak sürdüğü bir merkezdi. Hasan Sabbah bunların tesirini hissetmesi uzun sürmez. Hasan Sabbah, Rey kentinde Ömer Hayyam ve Büyük Selçuklu Devletinin daha sonra ünlü veziri olacak olan Nizamülmülk, hepsi birden aynı hocanın birbirini tanıyan öğrencileridir.
Eğitimini tamamlayan Hasan Sabah 1078 yılında Kahire’ye gelir; Fatimi Saraylarında bulunur. Fatimi sultanı ile uyuşmazlığından dolayı Mısır’dan ayrılarak Halep’e geçer. Ardından, Müritleri ile birlikte İran’ın kuzey Batısında “Deylem” denilen (Deylem, Tarihçi-Yazar Ali KAYA’nın “Deylemden Dersime” isimli kitabında anlatmaktadır) bölgedeki Alamut kalesini alarak burada, İsmaililiğin bir kolu olan “SEYDUNA” tarikatını kurar… Hasan Sabbah’ın önderliğindeki İsmaili Seyduna tarikatı, Kur’an’ın zahiri anlamı yerine batını anlamını esas alır ve oruç ve namaz şeklindeki ibadet biçimlerini reddeder…
Sosyal hayatlarını ortak üretim ortak tüketim esasına dayanır ve eşitlikçiliği esas alırlar. Bu inanç ve yapıdan dolayı şiddetli baskı ve katliamlara maruz kalırlar. Yetkili ve etkili devlet görevlilerine suikast-ları ilke edinirler. Bir çok İran Selçuklu sultan, vezir ve görevlilerine Abbasi halifelerine suikastlar dü-zenlediler. Ancak, 200 yıl boyunca (Amin Maalouf, Çivisi Çıkmış Dünya) düzenledikleri eylemlerinden halkın zarar görmediği söylenir… Fedayi denilen Hasan Sabbah’ın eylemcileri, eylemlerini gündüz vak-ti, halkın en kalabalık olduğu yer ve saatte gerçekleştirir ve nedenini halka açıklamak zorunda oldukla-rından eylem yerini terk etmezlerdi… Eylemden sonra hemen ölmüş olurlardı..
Suriye İsmailileri, Haçlıların Kudüs Kralı, İngiliz asıllı, Conrad’ı ve karısı İsabel’i 1192’de öldürünce Avrupa’da isimlerinden sıkça bahsedilmeye başlandı. Tarikat mensuplarının büyü, uyuşturucu ve çeşitli vaatlerle kandırılarak cinayet işlediklerini ve önderlerinin her dediklerini gözleri kapalı yerine getirdikleri Haçlı tarihlerinde anlatıldı. Seyyah ve tarihçilerin eserleriyle Avrupa’ya yayılan Haşhaşî kelimesi, 13. yüzyıldan itibaren Batı dillerinde suikastçı (assasin) manasında kullanılmaya başlanıldı. 1809 yılında Silvestre de Sacy’nin İnstute de France’da yayınladığı bildiride “Haşhaşin” kelimesine getirdiği açıklama kabul görmüş ve Dante’nin İlahi Komedya isimli eserinde “assasin” kelimesini kullanması bu terimi yaygınlaştırdı. Haşhaşi ismi tarihi belgelerde sadece Suriye İsmaililerini nitelemek amacıyla kullanılan yerel bir addır.
Alamut Kalesi, Moğollar tarafından 1256 yılında zapt edilmiş; kale ve döneminin en önemli kütüpha-nesi yakılıp yıkılmış, halkı kılıçtan geçirilmiştir. Tarikat merkezi olan Alamut Kalesi emirliğine son verilmiştir. Katliamdan Kurtulan halkı Anadolu’ya sığınmıştır.
Turabi ADA
14 Kasım 2018
1-Kaynaklar: Bernard LEWIS, Alamut Kalesi/ve Hasan El Sabbah, Nokta Kitap 2012; Amin Maalouf, Çivisi Çıkmış Dünya; Yunus Emre Gördük, İmam Cafer Es-Sadık ve O’na İsnad edilen İşari Tefsirler; Faik Bulut, İslam Komüncüleri (Karmatiler)