Yüksel MERİÇ–
Dünyanın bütün iyi insanları; duyarlılık, doğa ile uyumluluk, birlikte üreterek paylaşma, sevme, sevilme, alçakgönüllülük, okuma, araştırma, sorma, sorgulama, birlikte yaşama, saygı duyma ve görülme, emeği ile geçinme, temiz para, esirgeme, bağışlama, koruma, vb gibİ kavramları yakından bilirler, yaşarlar ve bu değerleri ellerinden geldikçe de çevresine anlatırlar; günümüzde dinleyen varsa tabi.
Irkı, dili, dinsel görüşü ne olursa olsun, yukarıdaki vasıflara ulaşmış, tüm insanlık güzel bir dünya ister. Savaşlar olmasın, insanlar ölmesin, emek sömürülmesin, kadına şiddet son bulsun ve daha bir çok iyi niyetler yazmak mümkün.
Yeryüzünde vücut bulmuş kimi siyasal grupların da bu türlü hedefleri olmakla beraber, bir çok İnanç grubu, maddesel iyileşmenin yanı sıra, insanların mana, yani kişilik, ya da ruhsal dünyalarında da yukarıdaki vasıflara ulaşmış insanlar topluluğu hedefler. Elbette her inanç grubunun kendine has, doğru bulduğu bir takım yol ve yöntemleri var. Kimi doğru, kimi eksik, ama tartışma konumuz bu değil.
Bunun en net dile gelmesi, Rıza Toplumu kavramının etrafında toplanan, razı olmanın, ölmeden evvel ölmenin, incitmemenin, öneminin altını çizen çoğunlukla Çağımızda adına ‘Alevi’ denilen inanç topluluğumuzda oldu.
Hal böyleyken, şahsımın da dahil olduğu ‘Tüm varlığı bir gören’ Bir’lik inancının önemini bilen ve adına günümüzde ‘Alevilik’denilen anlayışımızın da insanlığa bir önerisi vardır.
Bu öneri çerçevesinde Alevilik, insanlara yukarıdaki vasıflara ulaşmış kişiliklerin bu aşamaya birden bire gelemeyeceklerini, kimi evrelerden geçerek öğrenmenin ve daha sonra yaşama geçirmenin altını çizer.
Ve zaten ölüp gidecek olan İnsan neden ‘İyi’ olmalıdır, iyi yaşamalıdır, kötü olursa ne olur, kendini bilmeden, paylaşmadan, dünyayı ve evreni anlamadan bilgi ve ilimden uzak kalsa ne olur gibi soruların yanıtlarını sunmaya çalışır.
Bunun da tek yönteminin ‘Muhabbet’ yoluyla, Cem Olma haliyle, anlatma, dinleme, anlama şekliyle hayat bulacağı açıktır.
Sorun da tam burada başlıyor.
Kim anlatacak? Nerede anlatacak?
Alevi inanç dairesi içinde bunun yanıtı açık:
Kendini geliştirmiş, Yolu öğrenmiş, İnsan-ı Kamil olma yolunda mesafe almış, toplumu iyi okuyabilen, öngörüsü yüksek, ilimde derinleşmiş, iyi okuyan, iyi anlatabilen, ikna edebilen, birlikte yaşam için sürekli projeler sunabilen, analitik gücü yüksek, gelişen ve değişen dünya koşullarında Öz’ü kaybetmeden toplumunu yönlendirebilen, İnancından ve ikrarından ödün vermemiş, tüm bu vasıflara karşın kendini üstün görmeyen, sınıf olarak diğer insanlardan kendini ayrı görmeyen İnanç Önderleri konunun baş aktörlerdir. Bun insanlara Alevi İnancında Pir, ya da Mürşid, ya da Dede deniyor.
İşin tek sevindirici yanı bu tür insanlarımızın az da olsa varlığıdır. Yazılı olarak çok da olmasa, dilden dile, gönülden gönüle iletilen ve sürdürülmeye çalışılan, İnsanları Rıza Toplumuna çağıran Pir’lerimiz var.
Olay tam da burada düğümleniyor: Kime anlatacak, kimlerle yol büyüyecek, Rıza Toplumu kimlerle kurulacak. İnsanlık böyle bir talep içinde mi? Kısaca bu mücevher alıcı bulacak mı?
İki kayda değer tuzak var.
Ben genel olarak insanın kendi iç dünyası ile tanışmadığını, bunu göze alamadığını, kibir ve hırslarına yenik düştüğünü, mal-mülk-para-kariyer gibi heveslerin yukarıda saydığımız temel insani vasıflara ulaşmakta en büyük tuzağı olduğunu düşünürdüm.
Yanılmışım.
Geçenlerde çok değerli bir dert ortağımın bir tespiti beynimi adeta dondurdu.
Dedi ki; insanlar para vererek aldıkları her türlü cihazın esareti ve kontrolü altında. Bir üst akıl, ya da enerji tarafından yönetiliyor, yönlendiriliyoruz.
Ağırlıklı olarak Akıllı cep telefonlarından, ve insanın onunla kuruduğu Aşk ilişkisinden bahsediyor.
Az çok bilirdim, özellikle gençliğin, hatta daha 18 yaşına gelmemişlerimizin bile en değerli varlığı Cep telefonudur. Fakat heyhat! İnsanı insandan bu denli kopardığı, kendine bağladığı, esiri olduğu, çokça düşündüğüm bir konu değildi.
Böylesine devasa bir gücü olan bu Teknolojik makinadan, nasıl vazgeçeceğiz? Biz mi onu kullanacağız, o mu bizi yönetecek? Onu kendi faydamıza kullanabilecekken, Onu özellikle öğrenme aşamasına gelmiş gençliğin elinden mi almalı? Yerine ne koymalı, yoksa onu kullanmasını mı öğretmeli?
Beynim dondu kaldı.
İnanç önderlerimiz ve ileri boyuta ulaşmış bilge insanlarımız buna nasıl bir çözüm önerisi sunacak?
Ben elbette önce kendime ve aynı inancı paylaştığmız ‘Yol’daşlarımızın bu konuda kafa yormalarını isterim. Çıkış, kurtuluş Nasıl olacak.
Muhabbete, görmeye, görülmeye, toklaşmaya, niyazlaşmaya, hep birlikte, yeniden nasıl başlayacağız.
Ve en önemlisi, bize bu Yol’u bağışlayanları önce anlayıp, sonra anlatabileceğimiz İnsan’ı esir düştüğü o küçücük cihazdan nasıl alıkoyacağız?
Aşk İle..
Yüksel MERİÇ– Eylül 2018